6 Haziran 2011 Pazartesi

BARTH’I BÜYÜTMEK

06.06.2011
Bu öyküdeki tüm kahramanlar, mekan ve olaylar gerçek yaşamla doğrudan ilintilidir… Hatta bizzat yaşamın kendisidir. Anlatılanlarda eksik kalmış, gözden kaçmış şeyler olabilir. Ancak fazladan eklenen tek bir ayrıntı bile yoktur.

Dört kişiydiler. Barth’ın annesi, güzel manken ve mankeni tavlamak adına bu sohbete katlanan cemiyet yaşantısının bekar iki ünlü erkek siması.
            Arnavutköy’de fiyatların kazıklığını örtecek kadar beyaz olarak tasarlanmış, suyun üzerinde dans eden bir balık restaurantında sohbet ediyorlardı. Daha doğrusu Barth’ın annesi konuşuyor, onun es verdiği nadir anlarda, diğerleri “yaa”, “tabii”, “gerçekten mi?” gibi onaylayıcı ifadelerle bu monologa destek veriyorlardı.
            Barth’ın annesi önce hararetli bir biçimde ünlü bir modacıya hazırladığı tasarımları ve tasarımcı olmanın zorluklarını anlatmaya başladı: “Bazen öğlen saat 3’te işe gidip gece 11’de işten çıkıyorum.” dedi. “11”i öyle bir vurguladı ki, yurdum insanının büyük çoğunluğunun zaten en az sekiz saat mesaisi olan bir işte çalıştığı gerçeği unutuldu adeta. Masadakilerden güçlü bir “aaaaa” sesi yükseldi. Güzel manken kıyafetlerini tasarlayan ve masanın yıldızı konumundaki bu diğer kadına (Barth’ın annesi) dönerek, “Bu arada bir de Barth’ı büyüttün” dedi. Dudaklarını fazlaca büzdüğünden, meali bu anlama gelen cümle aslında şöyle duyuldu: “Buarda bi dı Barth’ı büüttün”… Bu ifade sohbetin geri kalanını büyük ölçüde etkileyecek bir öneme sahipti. Barth’ı büyütenin (annesi) eline masadaki yıldız konumunu sürdürmesi için müthiş bir koz verilmişti. Adeta her cümleyi birbirine bağlayacak, her olayın sonuna eklenecek kilit bir söz… Barth’ın annesi kararlı ve güçlü bir ifadeyle güzel mankenden kendine gelen bu övgü dolu cümleyi hak ettiğini gösterdi: “Barth çok zor büyüdü!” Masadaki herkes başını hızla yukarıdan aşağı doğru sallayarak bu yargıyı tereddütsüz doğruladılar.
            Barth’ın annesi bu zaferin ardından konuyu tekrar yanında çalıştığı modacıya getirdi. “Bana çok güveniyor. Tasarımlarıma, fikirlerime inanıyor. Çok yoğun çalışan biri. Yılın yarısında Milano’da… Eee haliyle burada gözünün arkada kalmaması lazım. Geçenlerde onunla ilgili gazetede bir röportaj yayınlandı. ‘HER ŞEYİMİ KENDİM YAPTIM. Varoşlardan meşhur oldum’ gibi şeyler söylüyordu. Tamamen yalan. Annesi de babası da doktor. Çok zengin bir ailenin çocuğu. Lansmanını yapmak için böyle şeyler söylüyor.  Bu arada gay!” İşte bu son cümle masada atom bombası etkisi yarattı. Toplu halde bir “yaaaaa” sesi yükseldi.  Gözler pörtletildi, ağızlar sinek kaçacak büyüklükte açıldı. Bir kişinin özel yaşamına dair bu gereksiz detayın masadakilerde kara delik teorisi ortaya atılmışçasına merak ve hayret uyandırdığı aşikardı. Barth’ı büyüten, bu devlet sırrını söyleyerek masadaki zaferini bir kez daha kazanmış olmanın haklı gururuyla arkasına yaslanıp başını salladı.
            Bu şaşkınlığın masada yarattığı sessizliği fırsat bilen garson siparişleri almaya başladı. Cemiyet yaşantısının ünlü bekar erkeklerinden biri, Barth’ın annesinin kendisi ve kıyafetlerini tasarladığı manken için seçtiği tumturaklı isimlere sahip yiyecekleri görüp, “Sağlığınıza dikkat ediyorsunuz galiba.” dedi. Güzel manken ağzını bile açmadan Barth’ı büyüten (annesi) “Detoxtayız” diye atladı. “Doğru yaşıyorum. Trans yağları yıllardır yaşamımdan çıkardım. Kendimi bildim bileli sadece zeytinyağı var yemek yaşamımda.” diye ekledi.
            Cemiyet yaşantısının ünlü bekar erkeklerinden bir diğeri “Uzun yıllar balerinmişsiniz galiba. Onun için dikkat ediyorsunuzdur.” dedi. Güzel manken “Siporcu disiplini var zaten sende.” diyerek bu yargıyı destekledi. Barth’ın annesi üçüncü yıldızı da kapmış olmanın haklı gururu ile dudağının kenarıyla gülümsedi. “Bale benim vazgeçilmezim. Barth’ın babası ile evliyken çalışamadım tabii. Sadece Türk erkekleri kıskanç olur sanırdım. Oysa Barth’ın babası da çok kıskançtı. O dönem sadece formumu korumak için egzersizlerimi sürdürebildim. Ondan ayrılınca da balenin hobi olmasına karar verdim. Önce babamın yanında çalıştım. Sonra kendi işimi kurdum. Bir süre sonra ortak almak zorunda kaldım. Hırs yaptım şirketi tek başıma yeniden devralana kadar çalıştım. O işler sarmayınca da tasarımlarımla kendimi baştan var ettim. Yani kısacası: HER ŞEYİMİ KENDİM YAPTIM!” diyerek, kariyer geçmişini kısaca özetledi. Güzel manken yineledi: “Buarda bi dı Barth’ı büüttün” ve masanın yıldızı karşılığını hemen verdi: : “Barth çok zor büyüdü!”
            Duruşları, kıyafetleri ve sohbetteki konumları itibarıyla sadece birer konu mankeni olarak nitelenebilecek erkeklerden biri sordu: “Çizim nasıl başladı peki?” Barth’ın annesi gelen bu pası kültürel sermayesini de ortaya koyabileceği değerli bir fırsat olarak görerek hemen yanıtladı: “Çizim yaşamımda hep vardı. Hem siz babamı sadece iş adamı olarak tanıyorsunuz. Ama o aynı zamanda bir hattat. Kalıtsal olarak da yeteneğim var galiba… Ama hep söylerim; Barth çok zor büyüdü!”
            O masadaki herkes ve hatta yan masada bu keyifli bireysel başarı öyküsüne kulak misafiri olan ben, Barth’ı büyütüyor; bu zor göreve ortak ya da tanık oluyorduk. Ta ki o telefon gelene dek. Barth’ı büyüten svarovski taşlarla kaplı şık kılıfından cep telefonunu çıkardı. Kendinden emin bir ses tonuyla telefonu açtı, karşı tarafın söylediklerini dinledi. “Barth’ı fazla güneşte kalmamak kaydıyla bir saatliğine parka götürebilirsin.“ dedi ve kapattı. Sohbetin baş kısmına yetişemeyen biri, bu ifadeden yola çıkarak Barth’ın bir çocuk değil de parka götürülecek bir evcil hayvan olduğunu düşünebilirdi. Anlaşılan Barth’ı gerçek büyüten (dadısı), Barth’ı büyütenden (annesi) dışarı çıkmak için izin istemişti. Ben de fırsat bu fırsat, içimden sessizce izin isteyerek usulca ayrıldım yanlarından…