13 Mayıs 2016 Cuma

İHTİYACA GÖRE VERİ NASIL BULUNUR?
VERİLERİMİZ NASIL ANLAMLANDIRILIYOR?

Dr. Uğur Özmen'in bu sorulara pazarlama dünyası açısından örneklerle yanıtlar verdiği etkinlik 13 Mayıs 2016 tarihinde ODTÜ'de gerçekleşti. 
Açık verinin değerini ve kişisel verilerin korunmasının önemini bilen bir araştırmacı olarak, korsan bir dinleyici olarak aralarına katıldım. Sektör dinamiklerinin perdesini aralayan birçok bilgi de öğrendim.
İşte pazarlama dünyasında CRM (Müşteri İlişkileri Pazarlaması) ile ilgili kilit konular:   

  • Veri sayısının arttığı bir gerçek. Mesele veriyle düşünebilecek kişi yetiştirmek. Bu konuda ciddi bir beceri kıtlığı söz konusu. 
  • Veriyi arttıran esas mecra sosyal medya değil. Uçak motorları saniyede 1 TB veri gönderiyor. 2020'de "endüstriyel veri", sosyal medya verilerini geçecek. 
  • Tweetlerden tanıma ile işe alma gerçekleşebilir. Şu an yalnızca İngilizce yapılıyor.
  •  Müşteriyi bu kadar tanırsanız, "bu slogan tutar mı" demenize gerek kalmaz. 
  • IBM 3 dijital ajansı satın aldı. Verinin önemi giderek artıyor. 
  • Veriden değil ihtiyaçtan yola çıkmak önemli. Örneğin önce Fenerium, Galatasaray Store ile anlaşıp, sonra sıkı taraftarları bulmak gerekiyor. 
  • Aşağıdaki örnek, ihtiyaçlarla verilerin uyuşmamasına güzel bir örnek. Veriden yola çıkarsanız çuvallarsınız. İhtiyacın iyi tanımlanması gerek.

          İhtiyaç ---------------------Bilgi------------Malumat-------------------Veri

         1- Bir mesleği tanıtmak                                                              Adı-Soyadı
         2- Meslek konusunda büyük şehirler dışında                           Doğum Tarihi
         bilinirlik sağlamak                                                                       Cinsiyet
         3- Yurt dışından gelen meslektaşlara                                        Medeni Durum 
         Türkiye'yi tanıtmak                                                                       Meslek

  • Sizi arayanlar hedef kitleniz, satın alanlar müşterinizdir. Gazetenin müşterisi ise reklam verenlerdir. Gazete, reklam verene okur satar!
  • Elinizde çok veri olması değil, veriyi nasıl anlamlandırdığınız değerlidir. Projem için en önemli müşteri verisi nedir? Hassas müşteri bilgileri bilinmelidir.
  • Anlamlandırmada ilişkisellik çok önemlidir. Örneğin bar code'a göre yaprak sarma, ton balığı, barbunya, komposto, reçel, parçalı domates, salça, türlü, bamya, bezelye ve turşu konserve kategorisindedir. Veriyi anlamandırdığınızda konserve alanlar, hazır yemek yerler diyemezsiniz. Çünkü bu ürünlerden salça, parçalı domates, bamya ve bezelye alanlar evde yemek yapıyor olabilir. 
  • Bir kişinin bir yıllık kredi kartı ya da Migros kartı ile yaptığı harcamalara göre anlamlandırma yapabilirsiniz.  Bunu yaparken yalnızca ürüne değil, ,işlem yeri ve işlem saati gibi detaylara da bakmanız gerekir. Daha önceki ve daha sonraki verileri karşılaştırmanız gerekir.  Cumaları büyük bir caminin yanından alışveriş yapıyorsa, "muhafazakar bir müşteri" diyebilmelisiniz. 
  • "Bu adam bugün maça gider, evde değildir. Pizza reklamını şimdi yapmayalım" diyebilmeniz önemlidir.
  • Yemeksepeti'nin "fakat iyi yedik" bölümünde daha önceki verilerinizle ilgili espriler yapılıyor. Örneğin  bu firma için hava durumu, maçlar ve üniversitelerin ara sınav tarihleri önemli verilerdir. Bu dönemde öğrenciler daha fazla hazır gıda tüketir. Sizi etkileyen ana faktörleri iyi belirlemeniz, hassas kırılmaları bilmeniz gerekir. 
  • Her temas istihbarattır. Plaza kadını arap sabunu aldıysa, evinde çalışan bir kadın olduğunu düşünebilirsiniz. 
  • Modeli oluşturmadan önce segmentlere bakmanız gerekir. Yeni evlenecek birileri mi gider IKEA'ya önce, diğerleri mi?
  • Müşteri sadakati geçmişle değil, gelecekle ilgili bir kavramdır.
  • Hangi müşteriyi upgrade edeceğinizi iyi bilmeniz gerekir. Örneğin THY, business class'ı dolduramayınca, puanı en yüksek olanlara gelip o bölüme alıyor. Oysa acaba o kişinin bilet parasını şirketi mi ödüyor? Bir daha kullanma ihtimali var mı?  Lufthansa, aynı durumla karşı karşıya kaldığında, "yaşam boyu değer"i hesaba katıp gençleri gönderiyor boş business class kısmına.
 
VERİ ETİĞİ / VERİ GÜVENLİĞİ SORUNU

  • Akıllı bir firma kişisel veriyi satmaz. Anonimleştirerek satar. Mesela Coca cola alanların ikinci ürün olarak en çok peynir aldıkları bilgisini paylaşır.  
  • Turkcell kırılım başına 75 kuruş alarak verileri satar. En büyük gelirlerinden biri bu. Yalnızca öğrenciler derseniz  her bir kişi için 75 kuruş ister... Ankara/İstanbul'da yaşayan öğrenciler derseniz yeni bir kırılmaz ve 75 kuruş eklersiniz. Onun için hangi takımı tuttuğunuzu bilmesi çok önemli. 
  • "Dünyanın 6. büyük veri ambarı bende" diyen Turkcell, anlamlı mesaj gönderemiyor. Müşteriye doğru teklifte bulunamıyor. Demek ki teknolojik olarak yeterli olmak, anlamlandırmada ve ilişkilendirmede iyi olduğunuz anlamına gelmiyor.  
Konuyla ilgilenenler için bir site önerisi:

         


28 Nisan 2016 Perşembe

İLETİŞİM BİLİMLERİ ALANINDA 
 NASIL PROJE HAZIRLANIR VE YÜRÜTÜLÜR?

TÜBİTAK proje başvurularının nasıl hazırlanması ve yürütülmesi gerektiği konusunda, 28-29-30 Nisan 2016 tarihleri arasında Ankara’da bir eğitim düzenlendi. Bu yazıda eğitimden bazı satır başlarını “kendime not” olarak özetlemek istedim. Belki iletişim alanında projelerle başvurmak isteyen diğer araştırmacılar da yararlanır.Eğitimin koordinatörü Prof. Dr. Mutlu BİNARK başta olmak üzere; eğitmen ve danışmanlar Prof. Dr. Abdullah KOÇAK, Prof. Dr. Hasan AKBULUT, Doç. Dr. Günseli BAYRAKTUTAN ve Doç. Dr. Burak ÖZÇETİN derli toplu, sıkıcılıktan uzak ve alanın resmini çok iyi çizen bir program düzenlemişler. Arş. Gör. Tuğrul ÇOMU’ya da teknik destek için teşekkür etmek gerek.


  • Projelerde “özgün değer” ve “yöntem” net bir biçimde ortaya konulmak zorunda.
  •  Amacımız sistematik bilgi çıkarmak mı, örüntüleri ortaya çıkarmak mı, belli pratiklerin anlamını çözümlemek mi? Net biçimde ortaya konulmalı. 
  • Kurumsal destek başvurusu yaptığınızda, “yola çıktıktan sonra karar veririm” diyemezsiniz. Tüm başlıklar net ve somut olarak ortaya konulmalı. 
  • Anket sorularının yerini değiştirdiğinizde bile bambaşka sonuçlar elde edersiniz. Nicelik iddiasına dikkat etmek gerekir. 
  • Araştırmalarda sonuçların daha geniş bağlamda ne anlama geldiğini değerlendirme konusunda eksikler var. Sayılara anlam vermek önemli. Analiz, sadece tabloların okunuşu değildir.  Teorik çerçevenizi sayılarla ilişkilendirmeniz gerekir.
  •  “Proje önerim geçmese de ben bunu yaparım. Belki örneklemi küçültürüm ama yaparım!” dediğiniz olgunlukta projelerle başvuruda bulunun.
  • İletişim araştırmalarında, iletişim teknolojisi (teknolojinin gelişim öyküsü), iletişim tarihi, iletişim eğitimi (başlama motivasyonları ve kurumlaşma süreci) ile iletişim mesleği/iletişim profesyonellerini analiz edilebilir. 
  • Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’nün bünyelerinde İletişim Fakültesi kurmalarına yönelik çabalara direnç göstermeleri de araştırma konusudur. Görünmeyenin öyküsü, bir şeyin neden olmadığının bilgisi de değerlidir.Sempozyumlar, yarışmalar ve yayınlara ilişkin meta analizleri de akademik çalışma konusudur.  
  • Proje yürütücüsü kendi üniversitesinden “Etik Kurul Onay Belgesi” almalıdır. Koç Üniversitesi’nin hazırladığı “İnsan Araştırmaları Etik Kurulları’na başvurmalı mısınız?” ağacı yol gösterici olabilir.
  • Etik Kurullar ayda bir değil, ayda yılda bir toplanır :) Bunu göze alarak süreyi ayarlayın. Kurul hem vatandaşlardan hem sektör temsilcilerinden hem de akademik üyelerden oluşur. 
  • TÜBİTAK Projelerinizi değerlendiren panel bütçenize bakmaz. Bütçe fazla diye projenizin kabul edilmemesi söz konusu değildir. Önemli olan gerçekten bütçenin araştırma için gerekli olmasıdır.
  • Her şeyden önce ARBİS sistemine üye olmanız ve özgeçmişinizi güncel tutmanız büyük önem arz etmektedir. 
  • Araştırma projeleri yurt dışı saha çalışmasını içermez. Örneğin "Kırgızistan'da Türk Dizilerin Alımlanması" için BİDEP'e başvurabilirsiniz. Araştırmayı skype ile yapacağınızı söylerseniz, durum değişebilir. 
  • Etik Kurul Onay Belgesi Gerektiren Araştırmalar: anket, mülakat, odak grup çalışması, deney, arayüzde toplanan bilgiler...
  • Proje yönetimi (iş planını) ayrıntılandırın: "Görüşmeyi yürütücüler yapacaktır ama fiziki koşulları bursiyer hazırlayacaktır" gibi...
  • Çalışmanızı kayıtlayın. Arayüz üzerinde çalışmayın. Elektrik gidebilir, teknik aksaklıklar yaşanabilir. 
  • Yöntem kısmında uzun uzun yöntemi anlatmak yerine, neden bu araştırmaya uygun olduğunu detaylandırın.
  • Okullarda yapılacak çalışmalar için MEB, İl/İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri'nden, üniversitelerde yapılacak çalışmalarda ilgili üniversiteden, kamu kurum/kuruluşlarıyla yapılacak çalışmalarda ilgili bakanlık veya kamu/özel kuruluş yetkilisinden, suç ve suçlarla ilgili yapılacak çalışmalar için Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri/Emniyet Gn. Müd. vd. den, mülteci kampları gibi askeri bölgelerde yapılacak çalışmalarda MSB, TSK, İçişleri Bakanlığı vb. den izin alınarak; projeye eklenmesi gerekmektedir. 
  • Aşağıdaki Prof.Dr.Abdullah KOÇAK'ın sayıltı, hipotez ve örnekleme ilişkin verdiği bilgilerden yola çıkarak hazırladığım iki mindmap var. Büyütmek için lütfen üzerlerine tıklayın. Belki işimize yarar:

4 Aralık 2015 Cuma


XX. Türkiye'de İnternet Konferansı'nın (İnet-tr 2015) Ardından
İnnet-tr Türkiye'de uzun soluklu konferanslardan biri olup, disiplinlerarası niteliği, eğitim seminerleri ve çalıştayları ile, ağ teknolojilerine ilişkin bütüncül bir kavrayışa imkan sağlamakta. Bu yıl İstanbul Üniversitesi'nin ev sahipliğindeki konferansta, takip edebildiğim oturumlardan bazılarının satır başlarını kayıtlamak istedim.

* ABD, AB ve Türkiye’de Siber Güvenlik Düzenlemeleri ve Uygulamaları (Av. Gönenç Gürkaynak)
Bildiride söz edilen en önemli kavramlardan biri "pozitif raporlama yükümlülüğü"ydü. Kavram en basit haliyle siber saldırıların raporlanarak ilgili birimlere aktarılma zorunluluğunu anlatıyor. ABD'de özellikle sigorta şirketleri ve bankacılıkta zorunlu hale getirilmiş. Yani şirketler, siber saldırı ile karşı karşıya kaldıktan sonra "Data benim, keyif benim. Kol kırılır içinde kalır" diyemeyecek. Çünkü çoğu firma maliyet hesabı yaparak, siber saldırıları açıklamanın reputasyonlarına getireceği zararın çok daha maliyetli olduğuna karar vererek, siber saldırıları açıklamayabiliyor.
AB ülkelerinde ise farklı uygulamalar mevcut. Pozitif raporlama sırasında kişisel bilgilerin elden ele dolaşmasının yaratacağı sorunlar üzerinde duruyorlar. Kişiler pozitif raporlama yükümlülüğüne itiraz ederse, "benim bilgilerim elden ele gezmiş!" derse ne yapılacak?
Cüzdan analojisi ile durum şöyle açıklanıyor. Bazı firmalar ve araştırmacılar "cüzdan çalındığında görmüşsem açıklamak, karakola bildirmek zorunda mıyım?" diye sorarak pozitif raporlama yükümlülüğüne karşı çıkıyor. Aslında firmalar, cüzdan hırsızlığına şahit olma örneğindeki gibi üçüncü kişi değiller. Çünkü o cüzdan, mülkiyeti kendilerine devredilmese de kredi kartları aracılığıyla kendilerine beş dakikalığına emanet edilmiş durumda. Cüzdanın mülkiyeti değil ama sorumluluğu firmada. Bu nedenle veriyi elinde tutanı disipline edebilir.
Önemli ve üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise, "I agree" diyerek kabul ettiğimiz kullanıcı sözleşmelerini okuyacak ve anlayacak zamanımız oluyor mu? Örneğin ben kepek şampuanı üreten bir firmayım. İnternetten satış yapıyorum ve benden şampuan alanların verilerine sahibim. Kepek sorunu olanların büyük oranda cilt kuruluğu problemi de var. Bu verileri bir krem markası ile paylaşmam doğru mu? Kullanıcı bana bunun için izin verdi mi? Sözleşme de yazsa bile onu okuyarak anlamlandıracak zamanı oldu mu?


* Nesnelerin İnterneti ve Hukuk (Yrd. Doç. Dr. Armagan Ebru BOZKURT YÜKSEL)
Nesnelerin interneti, ilk kez Kevin Ashton tarafından 1999 yılında kullanılan bir terim. Son dönemin popüler çalışma alanlarından biri. Akıllı bebek giysileri, smart barbie bebek gibi uygulamalar, pek çok olumlu ve insan yaşamını kolaylaştıran özelliklerin yanı sıra, sorun alanları da yaratmakta. Her şeyin interneti kavramı nesnelerin internetini de kapsayan bir kavram.
Yararlara bakacak olursak: nesnelerin tamir ve bakımı konusunda büyük kolaylık sağlıyor ('sinyal aldık, makineniz bozulacak' diye aranabiliyorsunuz mesela). Yararlı fonksiyonların neler olduğu anlaşılarak, diğerlerine daha az yatırım yapılabiliyor. Büyük miktarda ve gerçek zamanlı bilgiyi toplamayı olanaklı hale getiriyor.
Sorunlu alanlar ise şöyle sırlanabilir:
Ayrımcılık: (bileğimize taktığımız bileklikle kaç saat uyuduğumuz, tansiyonumuzun kaç olduğu gibi verilere iş verenler ulaşabiliyor. Sağlıklı olup olmadığımıza göre pozisyon belirleme ihtimalleri olabilir. Yine akıllı araçlarla trafik işaretlerine uyup uymadığımız, hıza ilişkin bilgiler sigorta şirketlerinin eline  geçiyor. Yani her şeyden önce ekonomik aktörlerden yana bir ayrımcılık var.   
Güvenlik: Verilerimin ne hakkında ve ne amaçla toplandığına ilişkin bilgi var mı, varsa açık mı? Sözleşmelerde neyin toplanacağı ve kimlerle paylaşılacağının açıkça belirtilmesi gerek.  Siber saldırı ve savaşların artması bir başta tehlike.
Unutulma Hakkı: Linklerle dağılan verilerin, düzeltme ve yalanlama durumlarında bütüncül biçimde İnternet ortamından silinememesi.
Cezai Sorumluluk:İnsansız bir araba kaza yaparsa, cezai sorumluluk kimde olacak?
Genel olarak şirketlerin hukuki düzenlemeleri yeterli gördüğü, "bırakın teknoloji gelişsin" bakış açısına sahip olduklarını söylemek mümkün. Verilerin paylaşılması, unutulma hakkı tüketicileri endişelendirmekte. Evlerdeki akıllı sayaçlarda toplanan verilerin nerede nasıl kullanılacağı konusu California'da medeni kanuna alınmış durumda.

* İnternet çağında gazetelerin geleceği ve geleceğin gazeteleri...

- Can Pürüzsüz (140journos): 140journos Ana akım medyanın cumhuriyet mitinglerini, tekel işçilerini ve Uludere bombardımanını yayınlamaması ile bir alternatif oluşturma niyetiyle doğmuş bir proje. Filtreli haber akışına bir tepki. Çalışanlarımızın bazıları gazetecilik mezunu ya da öğrencisi değiliz ama iyi okurlarız. Her mecranın doğasına uygun bir yayın gerektiğini düşünüyoruz. Whatsapp'tan 200'er kişilik gruplara haber paketi gönderiyoruz. SMS ve MMS haberciliğinin yerini alan bir uygulama. Günde 10-15 arası haber yolluyoruz. Klasik sms/mms paketlerinden farklı olarak kullanıcı bize dönüş yağıyor. Etkileşim şansımız oluyor. Ayrıca bu kanaldan haber de gönderebiliyorlar.
Tinder arkadaşlık sitesi ile de haber entegresi yapıyoruz. Buluşma aşamasına gelmeden önce sohbeti sonlandırıyoruz ama karakterler oluşturarak sohbet edip, hikayelerimizi görünür kılıyoruz (Hatırlatma: Bu uygulamaya yönelik etik çekinceleri soru-cevap bölümünde dile getirdik.  Haberin toplanması ve içeriğinde olduğu gibi dağıtım aşamasında da etik kurallar belirleyici olmalı).

- Hakan Kara (Cumhuriyet): Robot gazeteciliğin ilk uygulamalarından birini biz seçimlerde kullandık. Basit bir yazılım kullandık.
Geleceğin gazeteciliği için "konum bazlı habercilik"i önemli görüyorum. Wikipedia ile bütünleşme ve haber ansiklopedisi: wikimedia gibi projeler var.
Siri, Contana ve Google Now'da inanılmaz gelişmeler var. Benim için ne yapabilirsin dediğinizde, İstanbul ile ilgili son haberleri gösteriyor. İleride Cumhuriyet gazetesi ile sohbet etmek isteyeceğim. Konuşan gazete geliyor. "Bugünkü gazetenin başlığını bana oku" diyebileceğim.
"Arttırılmış gerçeklik" önemli bir konu. Bir gözlük bize bunu yaşatabiliyor. Vincent van Gogh'un resim sergisini gezerken, van Gogh çıkıp kendisi anlatabiliyor tablosunu.
Gezi eylemi bize haberi almanın ötesinde, haberi deneyimlemenin önemini gösterdi.
Eskiden başkentlerde muhabirler vardı. Uluslararası ajansların haberlerini sevmezdik. Manipüle edebilecekleri düşünülürdü. Zaman içinde bu muhabirler geri çekildi. Gazetecileri işsiz bırakıyorlar. Bu insanların değeri anlaşılmazsa, maalesef geri de gelmeyeceklerini hissediyorum.

- Yrd. Doç. Dr. Aslı Telli Aydemir: Kısa ve basit hikaye anlatıcılığı ileride de medya içeriklerinde önemli olacak. Elektronik içeriğin doğruluğunu sağlamak önemli.

- İsmail Hakkı Polat: "Yeni medya" sözü önemli. Çünkü hem eski olmayana hem de boyutlarını henüz belirleyip idrak edemediğimiz bir çağa gönderme yapıyor. İçerik derleyici onedio gibi siteler, içerik sunumunda yenilik yaptı. "İçerik kraldır" sözü önemli.  Şimdilerde endüstri 4.0'dan söz ediliyor. Devrim numaralandırmaları. Devrimin kendini ciddiyetinden koparan bir şey bu. Evet nesnelerin interneti gibi kavramlar sektörden geliyor. Çünkü akademi işini doğru yapmıyor. Tim Pool'un google glass ile yaptığı yayınlarla, sanal haber odası uygulamaları dikkate değer.

- Sedat Pişirici (medyascope.tv): Basit bir stüdyomuz var. Alandan da yayın yapıyoruz. Stüdyo yayınlarımız Youtube kanalımızda da kayıtlı. Sabahları gazeteci arkadaşımız Ünsan Ünlü haberleri yorumluyor. Bu işten para kazanmıyor, bilakis para veriyoruz. Periscope'un sahipleri kadar şanslı değiliz. Google reklamları dışında reklam gelirimiz yok. Patron baskısı ve sansürün dışında olmamız avantajımız. Çok da hayale kapılmamak lazım. Şu salonda bile 20 kişi dinleyici. İzlediğiniz yayının parasını reklam veren ödüyor. Ya güvendiklerine para verip gazetecilik yapacaksın ya da kendin gazetecilik yapacaksın. Fırına ekmek için para ödüyorum da habere neden ödemeyeyim? Maalesef mediascope hiçbirimizin tam zamanlı işi değil.



25 Şubat 2015 Çarşamba

Prof. Dr. Mine GENCEL BEK'in MIT ve Boston Gözlemleri

Prof. Dr. Mine GENCEL BEK Fullbright ve TÜBİTAK desteği ile Massachusetts Institute of Technology (MIT) Comparative Media Studies bölümünde geçirdiği bir buçuk yılın değerlendirmesini İLEF’te yaptı.




“Geleceğin Üniversitesi mi? MIT, Açılımlar ve Olanaklar” başlıklı sunuş ve bilgilendirme toplantısında paylaştığı satır başları şöyleydi:

- “Başka bir üniversiteye geçici süreyle görevlendirilmek” olarak tanımlayabileceğimiz sabbatical’a yedi yılda bir gitme şansınız var, değerlendirin.
- Farklı disiplinlerden hocaların ve öğrencilerin bir araya gelerek yaptıkları çalışma grupları çok başarılı.
- Yalnızca kuramsal bilgi yok. Birlikte üretip uygulamak esas: Bilgisayar yazılımcıları, ekonomistler, siyaset bilimciler, gazeteciler vb. aynı masa etrafında üretiyor.
- E-postalar düzenli kontrol ediliyor ve çok hızlı yanıtlanıyor. Bizim hocalarımıza e-posta gönderildiğinde çok geç yanıt geliyor ya da yanıt gelmiyor. Dayanışma eksikliği var.
- Ders verme pedagojisine dair daha fazla gözlemim oldu. Ne anlatılacağı değil, nasıl anlatılacağı daha fazla önemseniyor.
 Bizim öğrencilerimiz alınmasın. Ama MIT’de öğrenciler pazarlık yapmıyor. “5 makale olmasa, 2’sini okusak. Vize konuları finalde dahil mi?” diye soran yok.
- Öğrenciden öğrenen profesörler var. Pek çok toplantı lisans öğrencilerine de açık.
- Annotation app ile hocalar öğrencilerin en çok altını çizdiği yerleri, makaleden nasıl bağlantı kurduklarını, makaleyi doğru anlamlandırıp anlamlandırmadıklarını görüyorlar.
- Araştırma bulguları toplumla buluşturuluyor.
-Şehir (Boston) çok büyük avantaj. Harvard, Boston Collage ve Tufts gibi okulların aktiviteleri de takip edilebiliyor.
- Harvard ve MIT bazı açılardan farklı. Harvard daha aristokratik, formal bir üniversite. MIT ise kapısız, duvarsız.
- Şirketler de üniversite laboratuvarlarında üretilenleri görmeye geliyor. Hem iş kollarına, hem topluma açık üniversite.
 “Feel free to comment” yazan, post-it yapıştırabileceğiniz bölümler var. Tartışma ortamı hakim.
- Masalar dikdörtgen değil yuvarlak ve kare. Kapılar şeffaf, cam. Fiziksel mekan da çalışma koşullarını etkiliyor.
- Undocumented America (Kayıtsız yurttaşlar) workshop’unda çocuklara deneyimlerini anlatmaları alternatif yollarla soruluyor. Oyuncakları kullanarak anlatıyorlar hislerini.

   Olumsuz koşullar:


  •     -20 dereceyi bulan çetin kış şartları
  •   Sağlık sigortası ücretinin çok yüksek olması. Fullbrigt sağlık sigortasını karşılıyor. TÜBİTAK ise karşılamıyor. 
Hocamızın sözünü ettiği  sanal uzamda müzakere etme ve karar alma aracı olarak geliştirilen Loomio ile ilgili yazısı için:
http://t24.com.tr/yazarlar/mine-gencel-bek/konusmayi-eyleme-donusturmek-icin-teknoloji,11350


26 Eylül 2014 Cuma

DİJİTAL İLETİŞİM ÇAĞINDA SOSYAL MEDYA VE FİKRİ HAKLAR PANELİ

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Cemil Bilsel Konferans Salonu'nda, 26 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştirilen ilk oturumdan bazı satırbaşları:




Kürşat Başar (Yazar, Gazeteci, Sanatçı): Her teknolojik buluşa karamsar yaklaşanlar oluyor. İnsanlar balta varken gaddar değildi de pompalı tüfek çıkınca mı gaddarlaştı? Hıncal Uluç’un uzun süre cep telefonuna karşı olduğunu hatırlıyorum.

Aslı Tunç (Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi):

  •          Daha önce pasif izleyici modellerine dayanan klasik iletişim kuramlarını anlatırdık iletişim fakültelerinde. Artık üretime katkıda bulunan izleyicilerin olduğu modelleri anlatıyoruz.
  •     Sosyal medya derken etkileşimin çok yönlü olduğu yeni platformları kastediyoruz. Bunlardan en bilineni Facebook ve Türkiye’de 36 milyon kullanıcısı olduğunu tahmin ediyoruz. 
  •      Sosyal medyanın anası aslında bloglar. Biz blog çağını atlayıp, mikroblog çağına hızlı bir geçiş yaptık. Twitter’ı çok sevdik. Oysa Avrupa ülkeleri ve ABD’de siyasi haber bloglar çok yaygın. Türkiye’de ise daha çok moda, seyahat ve yemek blogları varlık gösterdi.  
  •     Sosyal medya kullanımında yaş uçurumu çok önemli bir gösterge. Ebeveynler yeni yeni Facebook’a transfer olurken; genç öğrenciler artık Facebook’u terk edip yeni platformlara geçiyor. Aileleri, akrabaları tarafından gözetlenmek istemiyorlar. Twitter daha dinamik. Bizim hızlı ve spot haber alma alışkanlıklarımıza daha uygun.

Prof. Dr. Mutlu Binark (Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi):
Sosyal medya ile karşı karşıya kaldıklarımız şöyle sıralanabilir:

  • Yeni bir toplumsal ekosistem.
  • Bağlantılılık / ağda olma durum (Bu salonda bile ağda olanlarımız var).
  • Mobil / hareketli olma durumu
  • Etkileşim
  • Kitlesel öz iletişim
  • Süreklilik / Görünürlük (Selfie fotoğraflar), yayılım / arayıp tarama
  • Katılımcı kültür, yurttaş haberciliği
  • Yeni okuryazarlık (hipermetinsellik)
  • Veri ikizlerinin oluşması (dijital gözetim, süperpanoptikon, dijital bedenlenme)
  • Kişisel verilerin korunamaması
  • Güvenlikleştirme söylemi içinde gelişen filtreleme ve engeller
  •  Sosyal medyanın stigmatizasyonu (etiketleme veya damgalama)
  • Örnek:
  • "Twitter denilen bir bela var. Yalanın, abartının daniskası burada. Sosyal medya denilen şey: Bana göre toplumun baş belası." - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan / 4 Haziran 2014
  • “İnternetten bilgi sahibi olunmaz. Bilgi sahibi olunsa bile ahlak sahibi olunmaz” / 3 Eylül 2014 / Başbakan Ahmet Davutoğlu
  • “Dijital yerli” tabiri depolitik. Teknolojinin içine doğan çocuklar daha çok dijital naif. Verilerin eşleştirilmesinden dijital gözetimden habersizler. Benzerseverlikten kurtulmak için özgür aklın desteklenmesi lazım.

Yrd. Doç. Dr. Ufuk Eriş (Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi):

  • Enformasyon bombası altındayız. 
  • Süzgeçlere ihtiyaç var. Editörler o akışı düzene sokacak.
  • Teknofobikler her devirde vardı. Jules Verne 20. Yüzyılda Paris eserinde son derece kötümserdi. Ona göre sosyal bilimlere gitmek de ayıptı.
  • Sosyal medya ile boşa geçen zamandan çok söz ediliyor. Bundan şikayet edenler de zamanlarını bilardo, okey oynayarak geçirdi. “Eskiden ıstakayla arkadaşımızın başını yarardık” demek gibi bir şey bu tür eleştiriler
Gonzo Insight tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye'de bir yılda mezarlıklarda check-in yapan 9 binin üzerinde insan var.

Öğr. Gör. İsmail Hakkı Polat (Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü):
  • Yeni medya bölümünün odağı yok. Çünkü internetin odağı yok.
  • Göremediğimiz şey bütün denklemler değişti ama tüm tanımları mevcut perpektiften yapıyoruz. Yeni tanımlara ihtiyaç var.
  • 3d Printer’la silah imal edilen bir çağdayız. Yani tehlikelere karşı engeller çok da anlamlı değil. Ya insan olacağız ya da yok olacağız. 


29 Kasım 2013 Cuma

İLETİŞİM ARAŞTIRMALARINDA ELEŞTİREL YAKLAŞIMLARA YÖNELİK BİR ÖZET


"İnsanların paradigmalar hakkında düşündüğü kadar, paradigmalar da insanlar hakkında düşünür.” 

Stuart Hall

İletişim bilimleri alanında çalışan ve yeterlik aşamasına gelen çok sayıda arkadaşım için onlarca kitap içerisinden bir özet, bir temel mantık haritası çıkarmak bunaltıcı olabiliyor. Bu nedenle çeşitli kuram kitaplarından derlediğim bir metni bir kurtarıcı, bir yol gösterici olarak blogumda paylaşmak istedim. Elbette her bir başlık üzerine sayfalarca yazı yazılabilir. Ama kısıtlı süreli sınavlar için bu metin bir yol gösterici olabilir. Özellikle hazırladığım tablonun işinize yarayabileceğini umuyorum. 

Bir iletişim araştırmasında “ne”yi araştıracağımız sorusunun en temel düzeyde üç yanıtı bulunmaktadır: Üretim aşaması, izleyici ya da metin. Kuramlar doğruluğu kısmet doğrulanmış varsayımlar dizgesidir. İletişim araştırmalarında ise liberal ve eleştirel olmak üzere iki yaklaşım alanı değerlendirirken göze çarpmaktadır. Bu yaklaşımlar çerçevesinde “nasıl” analiz yapacağımızı belirleyen ise yöntemler olmaktadır. Bir başka ifadeyle yöntem, kuramsal pozisyonumuzun ele alınış yoludur.
Eleştirel yaklaşımların temel dinamiklerini ve görüşlerini açıklamak için öncelikle bir tablo aracılığıyla kuramların temel kavramlarını, araştırma birimlerini/nesnelerini, yöntem ve tekniklerini, önemli temsilcilerini, iktidarın/tahakkümün kaynağını nerede aradıklarını ya da arayıp aramadıklarını, bu kuramsal yaklaşımlara yönelik eleştiri noktalarını saptamak bütüncül bir bakış açısı geliştirmek açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle bir sonraki sayfada yer alan tabloda bu dinamiklere ilişkin temel farklar ortaya konulmaya çalışılacak, ardından eleştirel paradigma ayrıntılı olarak ele alınacaktır.


LİBERAL YAKLAŞIM
ELEŞTİREL YAKLAŞIMLAR
Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım
Kültürel Çalışmalar
Yapısalcılık
Postyapısalcılık
Araştırma Birimi/Nesnesi
Üretim-Metin-İzleyici
Üretim Aşaması
(Kapitalist üretimin tarzının yapı ve dinamikleri)
Metin
ve İzleyici (Alımlayıcı)
Metin
Metin ve İzleyici
Yöntem ve Teknikler

Etki araştırmaları, görgül-davranışçı araştırma teknikleri, içerik analizi
Eleştirel Ekonomi Politik Analiz
Söylem Çözümlemesi (Metin), Alımlama Araştırması (İzleyici)
Yapısal Analiz
(Göstergebilim)
Yapıbozum ve Soykütüğü
(Sabit bir yöntem yok)
İktidarın/Tahakkümün  Kaynağı

Bir iktidar algısı yoktur. İktidar dağılmıştır. Rekabetçi ortamda bireyler eşittir.
Sınıf
(Hakim Sınıf)
Kapitalist Sınıf
Yalnızca sınıf değil, ırk ve cinsiyeti de içine alan çoklu iktidar kaynaklarına vurgu
Bir iktidar kaynağı kavramsallaştır-ması yok.
İktidar  her yerdedir (Foucault)
Temel Kavramlar




Etki, kullanım/doyum, çizgisel iletişim anlayışı, medya pluralizmi, halk ne istiyorsa onun verildiği varsayımı, iki aşamalı akış
Sömürü düzeni,
Kapitalist üretim tarzı,
Deregülasyon,
 Bağımlılık,
Merkez-Çevre
Üretim İlişkileri
Anlam, temsil, söylem, alımlama, kodlama, kod-açımı, kültür, egemen, karşıt, müzakereli okuma,
Yaratıcı özneye hümanist vurgu
Yapı, dil, artalan
Doğrunun görelileşmesi ,
Öznenin ve anlamın çokluğu,
Öznenin tutarsızlığı,
Metinlerarasılık
Eleştiri Noktaları

- Aracı elinde tutanların niyetlerini görünmez kılar ya da idealize eder (halkın yanındaki idealist gazeteci gibi),
- Metnin anlamın saf taşıyıcısı olduğuna inanır
-Komplocudur
-Metin ve alımlama pratiklerini dikkate almaz
-Ekonomik indirgemecidir

-Üretim dinamiklerini ve kapitalist üretim tarzını göz ardı eder.
-Birbirinden dağınık izleyicinin mikroskobik davranışlarına abartılı ilgi
-Dil indirgemecidir
-Kültürü öznenin pratiklerinden soyut bir düzleme yerleştirir
-İktidar kavramını yok sayar Tarihsizleştiricidir
-Sabit bir yöntemsel tutarlılıktan yoksun
-İktidarı dağıtarak liberallerle aynı noktaya düştüğü konusunda eleştirilir
Önemli Temsilciler
Lasswell, Lazarsfeld, Katz, Klapper, Hovland ve Arkadaşları
Garnham ve Murdoch (Avrupa)
Schiller ve Chomsky (ABD)

Stuart Hall, Raymond Williams, Hogart
Sausure, Lewi-Straus, Barthes
Michel Foucault, Derrida
Tablo-1: İletişim Araştırmalarına Yönelik Temel Harita

Eleştirel yaklaşımlara ilişkin temel tartışmalara geçmeden önce “Araçsalcı Marksist Yaklaşım” üzerinde de durmak yerinde olacaktır. Araçsalcı Marksist Yaklaşım, Marksizmin  “alt yapı-üst yapıyı belirler” argümanından hareketle, medyanın üretim araçlarını elinde bulunduranların görüşünü yaydığını, hakim sınıfın görüşlerinin bir aracı olduğunu kabul eder. Bu yaklaşıma göre mülkiyet ve kontrol eşittir. Bu yaklaşımın ilk temsilcilerinden biri Miliband’tır. Araçsalcı Marksist Yaklaşım, ekonomik belirlenimci doğası nedeniyle eleştirilir. Yalnızca kapitalist üretici sınıfın ilişkilerine odaklanır. Gazete sahipleri ve reklam verenlerin taleplerinin içeriği belirlediğini söyler. Farklı okuma/alımlama biçimlerini yok sayar. Yine bu yaklaşıma yönelik en büyük eleştiri noktalarından biri şöyle dile getirilir: Eğer mülkiyeti alıp, başka bir sınıfa versek (mesela İşçi sınıfına) medyaya ilişkin tüm sorunlar ortadan kalkar mı? Bu sorunun yanıtı yapısalcı eleştirel yaklaşımlar için “hayır”dır. İdeoloji başka dinamikler altında incelenmelidir.

a)      Frankfurt Okulu
İletişim Araştırmalarında eleştirel yaklaşımların ilk kez Frankfurt Okulu ile gündeme geldiği söylenebilir. Frankfurt Okulu temsilcileri dönemin hakim ideolojisiyle çatışan bir görünüme sahiptir. 1923 yılında Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü olarak kurulan okul, 1933 yılında Hitler’in egemenliği ele geçirmesi ile ABD’ye taşınmış, 1937 yılında yeniden Frankfurt’a dönerek çalışmalarını orada sürdürmüşlerdir. Dönemin hakim iletişim araştırmaları geleneği (liberal yaklaşım) gibi Frankurt Okulu temsilcileri de kitle iletişim araçlarının etkilerinin güçlü olduğunu söyler. Ancak önemli bir farkla… Liberal yaklaşım, “Kitleler uyuyor ve kitle iletişim araçları buna destek veriyor. Bu araçları kullanarak onları daha fazla nasıl etkileriz?” sorusu etrafında propaganda ve etki araştırmalarına yönelirken, Frankfurt Okulu “Kitleler kitle iletişim araçlarından gelen mesajların içi boş, adi içerikleri ile uyuyor, onları nasıl uyandırabiliriz?” karamsarlığına sahip olmuşlardır.
Frankfurt okulunun alana yönelik önemli kavramsallaştırmalarından biri kitle kültürü yerine kullandıkları kültür endüstrisi kavramıdır. Bu vurgu önemlidir. Böylece kitle iletişim araçlarından gelen mesajlarla oluşturulan kültürün kitleler tarafından üretilmediğini, hakim sınıfın ideolojik niyetleri ile oluşturulmuş ürünler olduğunu vurgulamışlardır. Walter Benjamin, Mekanik Yeniden Üretim Çağı’nda Sanat adlı eserinde çağdaş sanat eserlerinin teknolojik üretimi ile sanatın özünün/aurasının, otantikliğinin kaybolduğunu söyler. Adorno ve Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eserlerinde seçkinci/elitist kültürün eleştirel düşünceyi ürettiğini, aydınlanma felsefesinin eleştirel düşüncesinin kitle ürünleriyle yok olduğunu basit, adi bir içeriğin akmakta olduğunu belirtir. Marcuse ise, Karşı Devrim ve İsyan adlı eserinde liberalizm ve faşizmi karşılaştırır. Ona göre liberalizm rekabetçi, faşizm ise tekelci döneme tekabül eder ve aralarında ciddi bir fark yoktur. Yine “boş zaman” kavramına değinen Marcuse, boş zamanın da kapitalist dinamiklerce doldurulduğuna işaret eder. Temsilcilerin görüşlerine göre kitleler, tiranların peşinden sürüklenebilecek, her türlü içi boş içeriği tüketerek mevcut eserlerin ötesine yeni düşünsel pratikler geliştiremeyecek pasif yapıdadırlar.  Okula yönelik en büyük eleştiri, dünya savaşları arasındaki toplumsal dinamikleri analiz etmekle birlikte, kurtuluşa yönelik bir reçete koyamamış olmalarıdır. Ayrıca özellikle Ortadoks Marksistler tarafından, ekonomik belirlenimi göz ardı ettikleri gerekçesiyle revizyonist olmakla eleştirilirler.     
           
            Tablo-1’de gösterilen eleştirel iletişim araştırmalarına ilişkin tartışmalara geçmeden önce, bu yaklaşımlardan ikisi olan Kültürel Çalışmalar ve Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım’a yönelik bir tespit yapmak yerinde olacaktır. Her iki yaklaşımda medyanın gücünün ideolojik olduğunu söylerken; Kültürel Çalışmalar bu ideolojiyi medya metinlerinde, Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım ise kapitalizmin üretim dinamikleri ve üretim yapısı üzerinde aramaktadır.

b)      Kültürel Çalışmalar:
Bu yaklaşım etrafında gelişen iletişim araştırmalarında anlam ana meseledir. 20. yüzyılda dilbilimden antropolojiye,  çok çeşitli disiplinlerin uğrak ve disiplinlerarası çalışma alanı olan bu yaklaşımda üretim yapısı ve süreçleri yerine metin ve alılmayıcı (izleyici) araştırma nesnesi olarak kabul edilir. Yaklaşım liberal yaklaşımın temelini oluşturan yapısal işlevselci sosyolojik tahrifata maruz kalmamıştır. Yaklaşımın yaratıcı özne üzerine hümanist bir vurgusu vardır. Yaklaşımın önemli temsilcilerinden Stuart Hall’e göre “anlam okurun medya metnini okuduğu anda gerçekleşir.”     
Yaklaşım, iktidarın kaynağını metinlerde ararken yalnızca “sınıf”ı temel almaz. Irk ve cinsiyeti de dahil eden çoklu bir iktidar kavramsallaştırmasına gider. Kaldı ki “cinsiyet ve ırk” kapitalist sınıf doğmadan önce de mevcut olan problematiklerdir.
Metin analizinde söylem çözümlemesi yöntemini kullanan bu yaklaşım ideolojinin metinlerde nasıl temsil edildiğini, hangi söylemlerin başatken, hangilerinin görünüşe gelemediğine ışık tutar. Anlam bağlamı ile birlikte kurulur. Temsil anlamın dil aracılığıyla inşa edilmesidir.
Kültürel Çalışmaların alımlama araştırmalarına David Morley’in Family Television çalışması örnek olarak gösterilebilir. Farklı ailelerin televizyon izleme pratiklerini analiz eden Morley, kumandayı kimin elinde bulundurduğu, hangi kanalın ne kadar süreyle izleneceğine kimin karar verdiğine bakmıştır. Vardığı sonuç, cinsiyetçi dinamikleri gözler önüne serer. Karar mekanizması erkek egemendir.
Kültürel Çalışmalar’ın alımlama araştırmalarına yönelik bir eleştiri noktası izleyicilerin takip edildiklerini bildiklerinde farkı tepkiler verebildikleri, gerçekte yaptıkları davranışlardan uzaklaştıkları şeklindedir. Ayrıca Kültürel Çalışmalar yaklaşımı, üretim dinamiklerini ve kapitalist üretim tarzını göz ardı eder. Ayrıca birbirinden dağınık halde bulunan izleyicinin mikroskobik anlam üretim pratiklerine olan ilgisi abartılı bulunur. 
Kültürel Çalışmalar geleneğinin önemli temsilcilerinden Stuart Hall, izleyicilerin alımlama pratiklerini açıklarken egemen, müzakereli ve karşıt okuma biçimlerinin potansiyelinden söz etmektedir. Bu okuma biçimlerinin somut düzlemde ne ifade ettiklerini bir örnekle açıklamak yerinde olacaktır. Deprem sonrasında iktidarın “devletimiz bütün yaraları saracaktır” söylemini düşünelim. İzleyici “Allah devletimize zeval vermesin.” şeklinde bir alımlama/okuma pratiği gerçekleştiriyorsa, egemen okuma yapmaktadır. “Neden hala benim evim onarılmadı. Bu sözler gerçek değil mi?” diye sorgulamaya başlamışsa müzakereli okuma yapmaktadır. “Asıl sorun devletin yaptığı evlerin depremde yıkılması ve iktidarın bu evlere ruhsat vermesi” şeklinde bir düşünsel pratik geliştiriyorsa, karşıt okumanın yapıldığını söylemek olasıdır. 

c)      Ekonomi Politik Yaklaşım
Eleştirel yaklaşımların bir diğer konu olan ekonomi politik, ideolojiyi üretim ilişkilerinde ve kapitalist üretimin yapısal koşullarında arar. Amerika’da ve Avrupa’da iki farklı gelenek etrafında gelişmiştir.  Avrupa’daki temsilcileri Schiller ve Chomsky’dir. Schiller, ABD tarafından üretilen medya içeriklerine diğer ülkelerin kolay kolay karşı koyamadıklarını, bu türlerin tüm dünyaya transfer edildiğini söyler. Ona göre daha iyi bir yayıncılığın kuralı daha az tecimsel ve eğitici programlardan geçmektedir. Oysa ABD’de pek çok medya içeriği öncelikle federal hükümetin, daha sonra ise savunma sanayinin güdümündedir. Bu güdümün çok şiddetli ve 24 saat süreyle olduğunu söyleyen Chomsky’e göre kitleler sürekli olarak propagandaya maruz kalmaktadır. Chomsky’nin görüşleri komplocu olduğu gerekçesiyle eleştirilmektedir.  
Avrupa’daki geleneğin temsilcileri olan Garnham ve Murdoch ise ekonomik indirgemecilik iddialarından uzaklaşmak adına ampirist (görgül) çalışmalarla bir uzlaşı arayışına girmiştir.
Son dönem bu yaklaşım etrafında yapılan çalışmalarda deregülasyon politikaları (kuralsızlaştırma, serbestleştirme. Her türlü kütürel ürünün alınıp satılan meta haline gelmesi), sayısal uçurum ve bağımlılık teorileri başı çekmektedir.
Sayısal uçurum, kitle iletişim araçlarına ulaşmada gelişmiş ve geri bırakılmış ülkelerdeki farklılığa işaret eden bir kavramdır.  Modernleşmenin ön koşulu olarak, geri bırakılmış ülkelerin kitle iletişim araçlarını transfer etmeleri öngörülmektedir. Oysa mevcut altyapı koşullarına sahip olmayan bu ülkeler gelişmiş ülkelere bağımlı hale gelmektedir.
            Eleştirel ekonomi politik yaklaşım medya metnini ve izleyicinin alımlama pratiklerini dışarıda tutarak genel anlamda ekonomik belirlenimci olduğu, komplocu olduğu gibi gerekçelerle eleştirilmektedir.

d)      Yapısalcılık
 Dil bilim çalışmaları etrafında külütürel bir analizi öngören yapısalcılık Althusser’ci Marksizm anlayışına dayanmaktadır. Bu noktada Althusser’in ideoloji kavramsallaştırması ve “son kertede ekonomik belirlenip nosyonu”nu açmak yerinde olacaktır.
Althusser’e göre ideoloji öznelerin gerçek varoluşlarıyla hayali ilişkilerinin temsilidir. Althusser altyapının üstyapıyı belirlemede etkili ve gerekli olduğunu söylerken, böyle bir belirlenimin yetersiz olduğuna da işaret eder.  Böylece üstyapıya görece bir özerklik atfeder.
Althusser’e göre ekonomi-siyaset ve ideoloji bir piramit gibi düşünülebilir. Ekonomi piramidin en altındadır. Üstünde ise politika ve siyaset yer almaktadır. İşte bu iki nosyon son kertede ekonomik belirlenip altında olsalar da bütünüyle onun belirlenimi altında oldukları söylenemez.  
Althusser’e göre ideolojik bilgi yanlıştır. Öznelerin kendi kendilerine deneyimlediklerini sandıkları, oysa ki yapı tarafından belirlenmiş bir bilgidir. Bu nedenle Althusser’in bakış açısının antihümanist olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.
Yapısalcı yaklaşım Althusser’in bu kavramsallaştırmasından yola çıkarak yüzeyde görülen çoklu anlamların altında yatan derin ve sabit yapıyı arar. Dilin kuralları buna örnektir. Yaklaşımın temsilcilerinden Ferdinand de Saussure, bunu şöyle açıklar: “Dilin kuralları kültüre ve tarihe göre değişiklik gösterse de altında yatan sabit bir yapı vardır. Bir satranç tahtası mermerden ya da tahtadan, hatta plastikten yapılabilir. Ama oyunun kuralları sabittir.” Levi Straus da mitler üzerinde yaptığı araştırmasında karşıtlıkların her devirde (yaban insanında da modern dönemde de) bulunmasına dikkat çekerek, sabit kalan anlam yapılarına dikkat çekmiştir. Görüldüğü üzere bu yaklaşımda anlam kapalıdır.
Yapısalcı yaklaşım kültürel pratikleri tarihsizleştirici ve eşsüremli olarak ele aldığı için, evrimci ve artsüremli olarak görmediği için eleştirilir. Okurun anlam üretme becerisi bu yaklaşımda hiçe sayılmaktadır. Dil indirgemeci doğası, kültürü öznenin pratiklerinden soyut bir düzleme yerleştirmesi ve iktidar kavramını yok sayması da diğer eleştiri noktaları olarak karşımıza çıkmaktadır.


e)      Postyapısalcılık
Yapısalcılığın dil belirlenimci doğasına bir tepki olarak doğan postyapısalcı yaklaşım, ilgiyi gösterenden gösterilene kaydırmıştır. Doğrunun göreceliliği ve öznenin tutarsızlığı bu yaklaşımın temel argümanları arasında sayılabilir. Anlam çokludur. Öznenin metinle karşılaştığı her zaman diliminde farklı farklı kurulur. Çok yönlü ve dağınık bir özne vardır. Bu yaklaşım her türlü belirlemeciliğe karşıdır. Yapısalcıların yaratıcı özneyi yapıyla kuşatan anlayışına karşı bizzat yapının kendisine yönelik bir hücum geliştirirler. Metinlerarasılık kavramıyla bir metnin anlamının ancak diğer metinlerle ilişkisi ile anlaşılabileceğini belirtir.
Foucault’a göre iktidar her yerdedir. Ancak onun bu savı, iktidarın parçalı olduğunu savunan liberallerin görüşlerine yakın bulunur. Kültürün ve ideolojinin soy kütüğü yöntemi ile analiz edilmesini öngörür. Bu anlayış tarihsel bir geri gidiştir. Ancak klasik tarih anlatısından farklı olarak yerleşik yapıların hepsini yıkmayı öngörür. Derrida’nın yapıbozum anlayışı da bu yönteme benzer bir biçimde yapısalcıların yapıda sahip olduğuna inandıkları her türlü öğenin bozulmasını öngörür. Postyapısalcı çalışmalar özneye bir oluş alanı açmaları açısından son derece önemlidir. Anlam açıktır ve yapıya sabitlenemez.  Öznenin her bir okumasında, her bir farklı tarih diliminde oluşturulmasında değişiklik gösterir.
Yeni iletişim teknolojileri ile birlikte, medya metinlerinin anlamın üreticisinin belirlediği biçimde başlangıç ve sonu belli, hiyerarşik bir okuma pratiği yerine; okurun daha aktif ve seçmeli okumasına olanak veren hipermetin yapılarıyla kurulduğu düşünüldüğünde, postyapısalcı çalışmaların ilerleyen dönemde artan bir ilgiye maruz kalabilecekleri tahmin edilmektedir. Sabit bir yöntemsel tutarlılıktan yoksun olmaları ise, eleştiri nedenidir.