"İnsanların
paradigmalar hakkında düşündüğü kadar, paradigmalar da insanlar hakkında
düşünür.”
Stuart
Hall
İletişim bilimleri alanında çalışan ve yeterlik aşamasına gelen çok sayıda arkadaşım için onlarca kitap içerisinden bir özet, bir temel mantık haritası çıkarmak bunaltıcı olabiliyor. Bu nedenle çeşitli kuram kitaplarından derlediğim bir metni bir kurtarıcı, bir yol gösterici olarak blogumda paylaşmak istedim. Elbette her bir başlık üzerine sayfalarca yazı yazılabilir. Ama kısıtlı süreli sınavlar için bu metin bir yol gösterici olabilir. Özellikle hazırladığım tablonun işinize yarayabileceğini umuyorum.
Bir iletişim araştırmasında “ne”yi araştıracağımız sorusunun
en temel düzeyde üç yanıtı bulunmaktadır: Üretim
aşaması, izleyici ya da metin.
Kuramlar doğruluğu kısmet doğrulanmış varsayımlar dizgesidir. İletişim
araştırmalarında ise liberal ve eleştirel olmak üzere iki yaklaşım alanı
değerlendirirken göze çarpmaktadır. Bu yaklaşımlar çerçevesinde “nasıl” analiz yapacağımızı belirleyen
ise yöntemler olmaktadır. Bir başka ifadeyle yöntem, kuramsal pozisyonumuzun
ele alınış yoludur.
Eleştirel yaklaşımların temel dinamiklerini ve görüşlerini
açıklamak için öncelikle bir tablo aracılığıyla kuramların temel kavramlarını,
araştırma birimlerini/nesnelerini, yöntem ve tekniklerini, önemli
temsilcilerini, iktidarın/tahakkümün kaynağını nerede aradıklarını ya da arayıp
aramadıklarını, bu kuramsal yaklaşımlara yönelik eleştiri noktalarını saptamak
bütüncül bir bakış açısı geliştirmek açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle
bir sonraki sayfada yer alan tabloda bu dinamiklere ilişkin temel farklar
ortaya konulmaya çalışılacak, ardından eleştirel paradigma ayrıntılı olarak ele
alınacaktır.
LİBERAL YAKLAŞIM
|
ELEŞTİREL YAKLAŞIMLAR
|
||||
Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım
|
Kültürel Çalışmalar
|
Yapısalcılık
|
Postyapısalcılık
|
||
Araştırma Birimi/Nesnesi
|
Üretim-Metin-İzleyici
|
Üretim Aşaması
(Kapitalist üretimin
tarzının yapı ve dinamikleri)
|
Metin
ve İzleyici (Alımlayıcı)
|
Metin
|
Metin ve İzleyici
|
Yöntem ve Teknikler
|
Etki araştırmaları,
görgül-davranışçı araştırma teknikleri, içerik analizi
|
Eleştirel Ekonomi
Politik Analiz
|
Söylem Çözümlemesi
(Metin), Alımlama Araştırması (İzleyici)
|
Yapısal Analiz
(Göstergebilim)
|
Yapıbozum ve Soykütüğü
(Sabit bir yöntem yok)
|
İktidarın/Tahakkümün
Kaynağı
|
Bir iktidar algısı
yoktur. İktidar dağılmıştır. Rekabetçi ortamda bireyler eşittir.
|
Sınıf
(Hakim Sınıf)
Kapitalist Sınıf
|
Yalnızca sınıf değil,
ırk ve cinsiyeti de içine alan çoklu iktidar kaynaklarına vurgu
|
Bir iktidar kaynağı
kavramsallaştır-ması yok.
|
İktidar her yerdedir (Foucault)
|
Temel Kavramlar
|
Etki, kullanım/doyum,
çizgisel iletişim anlayışı, medya pluralizmi, halk ne istiyorsa onun
verildiği varsayımı, iki aşamalı akış
|
Sömürü düzeni,
Kapitalist üretim tarzı,
Deregülasyon,
Bağımlılık,
Merkez-Çevre
Üretim İlişkileri
|
Anlam, temsil, söylem,
alımlama, kodlama, kod-açımı, kültür, egemen, karşıt, müzakereli okuma,
Yaratıcı özneye hümanist
vurgu
|
Yapı, dil, artalan
|
Doğrunun görelileşmesi ,
Öznenin ve anlamın
çokluğu,
Öznenin tutarsızlığı,
Metinlerarasılık
|
Eleştiri Noktaları
|
- Aracı elinde tutanların
niyetlerini görünmez kılar ya da idealize eder (halkın yanındaki idealist
gazeteci gibi),
- Metnin anlamın saf
taşıyıcısı olduğuna inanır
|
-Komplocudur
-Metin ve alımlama
pratiklerini dikkate almaz
-Ekonomik
indirgemecidir
|
-Üretim dinamiklerini ve
kapitalist üretim tarzını göz ardı eder.
-Birbirinden dağınık
izleyicinin mikroskobik davranışlarına abartılı ilgi
|
-Dil
indirgemecidir
-Kültürü öznenin
pratiklerinden soyut bir düzleme yerleştirir
-İktidar kavramını yok
sayar Tarihsizleştiricidir
|
-Sabit bir yöntemsel
tutarlılıktan yoksun
-İktidarı dağıtarak
liberallerle aynı noktaya düştüğü konusunda eleştirilir
|
Önemli Temsilciler
|
Lasswell, Lazarsfeld,
Katz, Klapper, Hovland ve Arkadaşları
|
Garnham ve Murdoch
(Avrupa)
Schiller ve Chomsky
(ABD)
|
Stuart Hall, Raymond
Williams, Hogart
|
Sausure, Lewi-Straus,
Barthes
|
Michel Foucault,
Derrida
|
Eleştirel yaklaşımlara ilişkin
temel tartışmalara geçmeden önce “Araçsalcı
Marksist Yaklaşım” üzerinde de durmak yerinde olacaktır. Araçsalcı Marksist
Yaklaşım, Marksizmin “alt yapı-üst yapıyı belirler” argümanından
hareketle, medyanın üretim araçlarını elinde bulunduranların görüşünü
yaydığını, hakim sınıfın görüşlerinin bir aracı olduğunu kabul eder. Bu
yaklaşıma göre mülkiyet ve kontrol eşittir.
Bu yaklaşımın ilk temsilcilerinden biri Miliband’tır.
Araçsalcı Marksist Yaklaşım, ekonomik
belirlenimci doğası nedeniyle eleştirilir. Yalnızca kapitalist üretici
sınıfın ilişkilerine odaklanır. Gazete sahipleri ve reklam verenlerin
taleplerinin içeriği belirlediğini söyler. Farklı okuma/alımlama biçimlerini
yok sayar. Yine bu yaklaşıma yönelik en büyük eleştiri noktalarından biri şöyle
dile getirilir: Eğer mülkiyeti alıp, başka bir sınıfa versek (mesela İşçi
sınıfına) medyaya ilişkin tüm sorunlar ortadan kalkar mı? Bu sorunun yanıtı
yapısalcı eleştirel yaklaşımlar için “hayır”dır. İdeoloji başka dinamikler altında
incelenmelidir.
a) Frankfurt Okulu
İletişim Araştırmalarında
eleştirel yaklaşımların ilk kez Frankfurt Okulu ile gündeme geldiği
söylenebilir. Frankfurt Okulu temsilcileri dönemin hakim ideolojisiyle çatışan
bir görünüme sahiptir. 1923 yılında Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü olarak
kurulan okul, 1933 yılında Hitler’in egemenliği ele geçirmesi ile ABD’ye
taşınmış, 1937 yılında yeniden Frankfurt’a dönerek çalışmalarını orada
sürdürmüşlerdir. Dönemin hakim iletişim araştırmaları geleneği (liberal
yaklaşım) gibi Frankurt Okulu temsilcileri de kitle iletişim araçlarının etkilerinin güçlü olduğunu söyler. Ancak
önemli bir farkla… Liberal yaklaşım, “Kitleler uyuyor ve kitle iletişim
araçları buna destek veriyor. Bu araçları kullanarak onları daha fazla nasıl
etkileriz?” sorusu etrafında propaganda
ve etki araştırmalarına yönelirken, Frankfurt Okulu “Kitleler kitle
iletişim araçlarından gelen mesajların içi boş, adi içerikleri ile uyuyor,
onları nasıl uyandırabiliriz?” karamsarlığına sahip olmuşlardır.
Frankfurt okulunun alana yönelik önemli
kavramsallaştırmalarından biri kitle
kültürü yerine kullandıkları kültür
endüstrisi kavramıdır. Bu vurgu önemlidir. Böylece kitle iletişim
araçlarından gelen mesajlarla oluşturulan kültürün kitleler tarafından
üretilmediğini, hakim sınıfın ideolojik niyetleri ile oluşturulmuş ürünler
olduğunu vurgulamışlardır. Walter
Benjamin, Mekanik Yeniden Üretim Çağı’nda Sanat adlı eserinde çağdaş sanat
eserlerinin teknolojik üretimi ile sanatın özünün/aurasının, otantikliğinin
kaybolduğunu söyler. Adorno ve
Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eserlerinde seçkinci/elitist
kültürün eleştirel düşünceyi ürettiğini, aydınlanma felsefesinin eleştirel
düşüncesinin kitle ürünleriyle yok olduğunu basit, adi bir içeriğin akmakta
olduğunu belirtir. Marcuse ise, Karşı Devrim ve İsyan adlı eserinde
liberalizm ve faşizmi karşılaştırır. Ona göre liberalizm rekabetçi, faşizm ise
tekelci döneme tekabül eder ve aralarında ciddi bir fark yoktur. Yine “boş zaman” kavramına değinen Marcuse,
boş zamanın da kapitalist dinamiklerce doldurulduğuna işaret eder.
Temsilcilerin görüşlerine göre kitleler, tiranların peşinden sürüklenebilecek,
her türlü içi boş içeriği tüketerek mevcut eserlerin ötesine yeni düşünsel
pratikler geliştiremeyecek pasif yapıdadırlar.
Okula yönelik en büyük eleştiri, dünya savaşları arasındaki toplumsal
dinamikleri analiz etmekle birlikte, kurtuluşa yönelik bir reçete koyamamış
olmalarıdır. Ayrıca özellikle Ortadoks Marksistler tarafından, ekonomik
belirlenimi göz ardı ettikleri gerekçesiyle revizyonist olmakla eleştirilirler.
Tablo-1’de gösterilen eleştirel
iletişim araştırmalarına ilişkin tartışmalara geçmeden önce, bu yaklaşımlardan
ikisi olan Kültürel Çalışmalar ve Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım’a yönelik
bir tespit yapmak yerinde olacaktır. Her iki yaklaşımda medyanın gücünün
ideolojik olduğunu söylerken; Kültürel Çalışmalar bu ideolojiyi medya
metinlerinde, Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım ise kapitalizmin üretim
dinamikleri ve üretim yapısı üzerinde aramaktadır.
b) Kültürel Çalışmalar:
Bu yaklaşım etrafında gelişen
iletişim araştırmalarında anlam ana
meseledir. 20. yüzyılda dilbilimden antropolojiye, çok çeşitli disiplinlerin uğrak ve
disiplinlerarası çalışma alanı olan bu yaklaşımda üretim yapısı ve süreçleri
yerine metin ve alılmayıcı (izleyici) araştırma
nesnesi olarak kabul edilir. Yaklaşım liberal yaklaşımın temelini oluşturan
yapısal işlevselci sosyolojik tahrifata maruz kalmamıştır. Yaklaşımın yaratıcı
özne üzerine hümanist bir vurgusu vardır. Yaklaşımın önemli temsilcilerinden Stuart Hall’e göre “anlam okurun medya
metnini okuduğu anda gerçekleşir.”
Yaklaşım, iktidarın kaynağını
metinlerde ararken yalnızca “sınıf”ı temel almaz. Irk ve cinsiyeti de dahil eden çoklu bir iktidar
kavramsallaştırmasına gider. Kaldı ki “cinsiyet ve ırk” kapitalist sınıf
doğmadan önce de mevcut olan problematiklerdir.
Metin analizinde söylem çözümlemesi yöntemini kullanan
bu yaklaşım ideolojinin metinlerde nasıl temsil edildiğini, hangi söylemlerin
başatken, hangilerinin görünüşe gelemediğine ışık tutar. Anlam bağlamı ile
birlikte kurulur. Temsil anlamın dil aracılığıyla inşa edilmesidir.
Kültürel Çalışmaların alımlama
araştırmalarına David Morley’in Family
Television çalışması örnek olarak gösterilebilir. Farklı ailelerin televizyon
izleme pratiklerini analiz eden Morley, kumandayı kimin elinde bulundurduğu,
hangi kanalın ne kadar süreyle izleneceğine kimin karar verdiğine bakmıştır.
Vardığı sonuç, cinsiyetçi dinamikleri gözler önüne serer. Karar mekanizması
erkek egemendir.
Kültürel Çalışmalar’ın alımlama
araştırmalarına yönelik bir eleştiri noktası izleyicilerin takip edildiklerini
bildiklerinde farkı tepkiler verebildikleri, gerçekte yaptıkları davranışlardan
uzaklaştıkları şeklindedir. Ayrıca Kültürel Çalışmalar yaklaşımı, üretim
dinamiklerini ve kapitalist üretim tarzını göz ardı eder. Ayrıca birbirinden
dağınık halde bulunan izleyicinin mikroskobik anlam üretim pratiklerine olan
ilgisi abartılı bulunur.
Kültürel
Çalışmalar geleneğinin önemli temsilcilerinden Stuart Hall, izleyicilerin alımlama pratiklerini açıklarken egemen,
müzakereli ve karşıt okuma biçimlerinin potansiyelinden söz etmektedir. Bu
okuma biçimlerinin somut düzlemde ne ifade ettiklerini bir örnekle açıklamak
yerinde olacaktır. Deprem sonrasında iktidarın “devletimiz bütün yaraları
saracaktır” söylemini düşünelim. İzleyici “Allah devletimize zeval vermesin.”
şeklinde bir alımlama/okuma pratiği gerçekleştiriyorsa, egemen okuma
yapmaktadır. “Neden hala benim evim onarılmadı. Bu sözler gerçek değil mi?”
diye sorgulamaya başlamışsa müzakereli okuma yapmaktadır. “Asıl sorun devletin
yaptığı evlerin depremde yıkılması ve iktidarın bu evlere ruhsat vermesi”
şeklinde bir düşünsel pratik geliştiriyorsa, karşıt okumanın yapıldığını
söylemek olasıdır.
c) Ekonomi Politik Yaklaşım
Eleştirel yaklaşımların bir
diğer konu olan ekonomi politik, ideolojiyi üretim ilişkilerinde ve kapitalist
üretimin yapısal koşullarında arar. Amerika’da ve Avrupa’da iki farklı gelenek
etrafında gelişmiştir. Avrupa’daki
temsilcileri Schiller ve Chomsky’dir.
Schiller, ABD tarafından üretilen medya içeriklerine diğer ülkelerin kolay
kolay karşı koyamadıklarını, bu türlerin tüm dünyaya transfer edildiğini
söyler. Ona göre daha iyi bir yayıncılığın kuralı daha az tecimsel ve eğitici
programlardan geçmektedir. Oysa ABD’de pek çok medya içeriği öncelikle federal
hükümetin, daha sonra ise savunma sanayinin güdümündedir. Bu güdümün çok
şiddetli ve 24 saat süreyle olduğunu söyleyen Chomsky’e göre kitleler sürekli
olarak propagandaya maruz kalmaktadır. Chomsky’nin görüşleri komplocu olduğu
gerekçesiyle eleştirilmektedir.
Avrupa’daki geleneğin
temsilcileri olan Garnham ve Murdoch
ise ekonomik indirgemecilik iddialarından uzaklaşmak adına ampirist (görgül)
çalışmalarla bir uzlaşı arayışına girmiştir.
Son dönem bu yaklaşım etrafında
yapılan çalışmalarda deregülasyon politikaları (kuralsızlaştırma,
serbestleştirme. Her türlü kütürel ürünün alınıp satılan meta haline gelmesi),
sayısal uçurum ve bağımlılık teorileri başı çekmektedir.
Sayısal
uçurum, kitle iletişim araçlarına ulaşmada gelişmiş ve geri
bırakılmış ülkelerdeki farklılığa işaret eden bir kavramdır. Modernleşmenin ön koşulu olarak, geri
bırakılmış ülkelerin kitle iletişim araçlarını transfer etmeleri
öngörülmektedir. Oysa mevcut altyapı koşullarına sahip olmayan bu ülkeler
gelişmiş ülkelere bağımlı hale
gelmektedir.
Eleştirel
ekonomi politik yaklaşım medya metnini ve izleyicinin alımlama pratiklerini
dışarıda tutarak genel anlamda ekonomik belirlenimci olduğu, komplocu olduğu
gibi gerekçelerle eleştirilmektedir.
d) Yapısalcılık
Dil bilim çalışmaları etrafında külütürel bir
analizi öngören yapısalcılık Althusser’ci Marksizm anlayışına dayanmaktadır. Bu
noktada Althusser’in ideoloji kavramsallaştırması ve “son kertede ekonomik belirlenip nosyonu”nu açmak yerinde
olacaktır.
Althusser’e göre ideoloji
öznelerin gerçek varoluşlarıyla hayali ilişkilerinin temsilidir. Althusser
altyapının üstyapıyı belirlemede etkili ve gerekli olduğunu söylerken, böyle
bir belirlenimin yetersiz olduğuna da işaret eder. Böylece üstyapıya
görece bir özerklik atfeder.
Althusser’e göre ekonomi-siyaset
ve ideoloji bir piramit gibi düşünülebilir. Ekonomi piramidin en altındadır.
Üstünde ise politika ve siyaset yer almaktadır. İşte bu iki nosyon son kertede
ekonomik belirlenip altında olsalar da bütünüyle onun belirlenimi altında
oldukları söylenemez.
Althusser’e göre ideolojik
bilgi yanlıştır. Öznelerin kendi kendilerine deneyimlediklerini sandıkları,
oysa ki yapı tarafından belirlenmiş bir bilgidir. Bu nedenle Althusser’in bakış
açısının antihümanist olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.
Yapısalcı yaklaşım Althusser’in
bu kavramsallaştırmasından yola çıkarak yüzeyde görülen çoklu anlamların
altında yatan derin ve sabit yapıyı arar. Dilin kuralları buna örnektir.
Yaklaşımın temsilcilerinden Ferdinand de Saussure, bunu şöyle açıklar: “Dilin
kuralları kültüre ve tarihe göre değişiklik gösterse de altında yatan sabit bir
yapı vardır. Bir satranç tahtası mermerden ya da tahtadan, hatta plastikten
yapılabilir. Ama oyunun kuralları sabittir.” Levi Straus da mitler üzerinde
yaptığı araştırmasında karşıtlıkların her devirde (yaban insanında da modern
dönemde de) bulunmasına dikkat çekerek, sabit kalan anlam yapılarına dikkat
çekmiştir. Görüldüğü üzere bu yaklaşımda anlam kapalıdır.
Yapısalcı
yaklaşım kültürel pratikleri tarihsizleştirici ve eşsüremli olarak ele aldığı
için, evrimci ve artsüremli olarak görmediği için eleştirilir. Okurun anlam
üretme becerisi bu yaklaşımda hiçe sayılmaktadır. Dil indirgemeci doğası, kültürü öznenin pratiklerinden soyut bir
düzleme yerleştirmesi ve iktidar kavramını yok sayması da diğer eleştiri
noktaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
e) Postyapısalcılık
Yapısalcılığın
dil belirlenimci doğasına bir tepki olarak doğan postyapısalcı yaklaşım, ilgiyi
gösterenden gösterilene kaydırmıştır. Doğrunun göreceliliği ve öznenin
tutarsızlığı bu yaklaşımın temel argümanları arasında sayılabilir. Anlam
çokludur. Öznenin metinle karşılaştığı her zaman diliminde farklı farklı
kurulur. Çok yönlü ve dağınık bir özne vardır. Bu yaklaşım her türlü
belirlemeciliğe karşıdır. Yapısalcıların yaratıcı özneyi yapıyla kuşatan
anlayışına karşı bizzat yapının kendisine yönelik bir hücum geliştirirler.
Metinlerarasılık kavramıyla bir metnin anlamının ancak diğer metinlerle
ilişkisi ile anlaşılabileceğini belirtir.
Foucault’a
göre iktidar her yerdedir. Ancak onun bu savı, iktidarın parçalı olduğunu
savunan liberallerin görüşlerine yakın bulunur. Kültürün ve ideolojinin soy kütüğü yöntemi ile analiz
edilmesini öngörür. Bu anlayış tarihsel bir geri gidiştir. Ancak klasik tarih
anlatısından farklı olarak yerleşik yapıların hepsini yıkmayı öngörür.
Derrida’nın yapıbozum anlayışı da bu yönteme benzer bir biçimde yapısalcıların
yapıda sahip olduğuna inandıkları her türlü öğenin bozulmasını öngörür.
Postyapısalcı çalışmalar özneye bir oluş alanı açmaları açısından son derece
önemlidir. Anlam açıktır ve yapıya
sabitlenemez. Öznenin her bir okumasında,
her bir farklı tarih diliminde oluşturulmasında değişiklik gösterir.
Yeni
iletişim teknolojileri ile birlikte, medya metinlerinin anlamın üreticisinin
belirlediği biçimde başlangıç ve sonu belli, hiyerarşik bir okuma pratiği
yerine; okurun daha aktif ve seçmeli okumasına olanak veren hipermetin yapılarıyla kurulduğu
düşünüldüğünde, postyapısalcı çalışmaların ilerleyen dönemde artan bir ilgiye
maruz kalabilecekleri tahmin edilmektedir. Sabit bir yöntemsel tutarlılıktan
yoksun olmaları ise, eleştiri nedenidir.
Hocam çalışmanızın bana çok faydası oldu.Bunların içinden çıkılmayacak konular olduğunu düşünürken buldum yazınızı çok teşekkür ederim emeğinize sağlık..
YanıtlaSilH.Schiller ve N.Chomsky için Amerika'daki temsilciler dememiz gerekmiyor muydu? Gerçi sonraki cümlede bu şekilde bahsedilmiş ama ilk cümlede sanırım yanlışlık olmuş.
YanıtlaSilTeşekkürler hocam. Yeterlilik öncesi iyi geldi. 🥰 Öznur
YanıtlaSilBenjamin Lee'den kredi almış olan kişilerden gelen yorumları gördüm ve onların tavsiyeleri doğrultusunda başvurmaya karar verdim ve sadece 5 gün sonra, talep ettiğim toplam 850.000 $ tutarında banka hesabımda kredimi onayladım. harika bir haber ve gerçek kredi borç verene ihtiyacı olan herkese e-posta yoluyla başvurmasını tavsiye ediyorum: 247officedept@gmail.com veya WhatsApp: + 1-989-394-3740. Şimdi istediğim krediyi aldığım için mutluyum.
YanıtlaSil